Tarih Tekerrürden İbaret…

Nisan 9, 2013  |  ANALİZ BUL

01

Başlık biraz Osmanlıca ama merak uyandırıyor mu bir de ona bakmalı…

Pazarlama dünyasında da durum aynı mı diye sorarsanız biraz üzerinde konuşalım derim.  Pazarlama dünyasındaki tekrarlar  yalnızca markaların yıllar itibariyle kampanyalarını ya da promosyon tekniklerini tekrar etmeleri değil; aynı zamanda yaşam içinde  yer açarak da ilerlenmesi. Bu da dolaylı söylemler ve eğilimlerle ortaya çıkarılabilir.

Pazarlamanın sadece ve sadece yaşamı gözlemleyerek, hayatın içinden karelere odaklanarak, sadece gördüğümüz değil görmediğimiz insani boyutlarından bakılarak yapıldığında doğru sonuçlar elde edildiğine yürekten inananve deneyimleyen biri olarak biraz işin “yaşam kıyısı”na değinmek isterim.

2000’li yıllarda trend olarak dinlediğimiz “SLOW FOOD” akımının  şimdilerde “cittaslow”larla gündeme gelmesi  ve teknolojiyle akışkan bu hayatta insanların nefes alması aslında geleneksel yaşamın günümüz dünyasına bir parça yansıması için bir tekrar sahnesi değil mi?

Bugün turizmcilerin yeni destinasyonları, tur programlarının SPA boyutu ve konaklamanın 5 yıldızlıdan Butik Otel’e kaydırılması bir tesadüf  (rastlantı) mü yoksa tekerrur (tekrar etme) müdür?

Organik beslenme; nostaljik söylemlerle  farklılaştırılsa da dedelerden kalma metodlarla topraktan ürün almadan başka birşey değil ki… (Tabii toprak aynı mı yağan yağmur eskisiyle özdeş mi orası biraz tartışmalı bir durum).

Bugün marketlerde yer alan  “gezen tavuk” paketleri, kokan domates salkımları, tarladan alındığı gibi dondurulan bezelye, %100 bambudan üretilen giysiler bu tekrara davet edilen hayatın pazarlama yansıması değil mi?

Uluslararası araştırmalarla saptanan ve dünya gençlerindeki hayatı erteleme güdüsünü çeşitli pazarlama yöntemleriyle anını yaşa, yarınını düşün, aileni ihmal etme, yaşlanmanı geciktir sloganlarıyla aslında kibarca biraz da geleneksele dönmeye ikna etmiyor mu?

İş-hayat dengesi, 48 saat işe yarayan deodorantlar, Bayram hatırlatmaları gibi reklamlar bu akışa hiç de tezat (aykırı) görünmüyor.

Nostaljik paketler, yüzyıla dayanan markaların geçmişleriyle övünen reklam spotları, hatta tarih dizileri de bu tarz yaklaşımlara yine birkaç örnek… Hemen akabinde Osmanlı renklerinden boyalar, kumaş nostaljileri de pazarlamanın her zaman kendine yer bulmasına yönelik çıkarımlar.

Ekmeklerin bile şimdi ekşi mayalı ve odunla pişirilen halleri gündemde. Tıpkı Hatice Nine’nin her hafta köy kadınlarıyla birlikte yaptığı gibi….

Biraz da sosyal ve sosyal medya açısından bakarsak bugun de aslında tarihin tekrarı değil mi? Kadınlar günlerinde birbirlerine tarif verip, birbirleriyle sohbet ederken (hatta bazen dedikodu yaparlarken) bugün sosyal medya çatısı altında benzer bir duruş sergilemiyorlar mı?

Eskiden gençler bir ünlüden imza alabilmek için kulis çıkışını beklemek zorundayken şimdilerde ünlülerin FAN Sayfalarıyla gündeme gelip onlarla birlikte kuliste yer almıyorlar mı?

Çocuklar eskiden de tahta oyuncaklarla mutlu olmuyorlar mıydı? Yoksa şimdilerde plastiğin yerini almaya çalışan tahta ve sağlıklı oyuncak serisinden farklılar mı?

Çöpçatanlık ve mahalle aralarındaki arkadaşlar aracılığıyla aşk filizlenmeleri şimdi sanal gerçeklik içerisinde ifade bulmuyor mu?

Bakkal amcanın bize sunduğu veresiye imkanlarını bugun yine banka kredi kartları sağlamıyor mu?

Neuromarketing (Nöro Pazarlama, Duyusal Pazarlama), WOMM (Word of Mouth Marketing- Ağızdan Ağıza Pazarlama)), Direct Marketing  (Doğrudan Pazarlama) gibi terimsel yaklaştığımız yöntemler bize semt pazarcısının, komşu Ayşe Teyze’nin, manavın yaklaşım biçimi değil de nedir?

Pazarlamanın şifreleri hayatın bu kadar içinde saklıyken biraz yaklaşınca kapıları açılır ve hayat bulur. Pazarlama da tekrarlardan ibarettir eğer markalar ve yöneticileri her seferinde doğru kilitle ve anahtarla yaklaşmazsa….

 

 


Yorum yazın

Comment moderation is enabled, no need to resubmit any comments posted.